Cuma, Aralık 13, 2024
Ana SayfaGündemSinan Miser’den ‘Mevzide Diplomasi’

Sinan Miser’den ‘Mevzide Diplomasi’

Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ

– Çalışmanızda Mudanya Müterakesi’nin “Diğerlerine benzemeyen bir kriz sonucu” olduğuna dikkat çekiyorsunuz. Nasıl bir kriz?

Büyük Taarruz, 9 Eylül’de kesin bir zaferle sonuçlanmıştır. Yunanlar bu bozgunun hemen ardından, 1922 Londra Konferansı temelinde bir ateşkesin sağlanması için yaptığı aracılık teklifi, İngilizler tarafından, Mustafa Kemal Paşa’ya iletilmiştir.

Mustafa Kemal Paşa, gelişen yeni süreç içerisinde, Londra Konferansı’nın dikkate alınmasının düşünülemeyeceği gibi topraklarımızda yabancı bir askeri varlığın bulunmasına da müsaade edilemeyeceğini, öncelikli olarak, Misakı Milli sınırları içerisinde bulunan Doğu Trakya’nın Türk Hükümeti’ne teslim edilmesine kadar ilerlemeye devam edeceklerini söyleyerek öneriyi reddetmiştir.

Takip Harekâtı ise Anadolu’nun kuzey batı bölgesinde bulunan Yunan birliklerinden geriye kalanların takibi için yönünü boğazlar bölgesine çevirmiş, 18 Eylül 1922 tarihi itibariye tüm Yunan birlikleri Anadolu topraklarından atılmıştır.

İşte bu noktadan itibaren 11 Ekim’e kadar sürecek, hatta Lozan Konferansı’nın kesintiye uğradığı dönemde bile kendini gösterecek, önemli bir krizin eşiğine gelinmiştir:

Türk harekâtı, Çanakkale Boğazı’nı saracak şekilde genişlemiş ve Boğaz’da savunma düzeni alan İngiliz birlikleri ile Türk birlikleri karşı karşıya gelmiştir. Bu karşılaşma, Çanakkale Boğazı’nı geçme kararlılığında olan birliklerimizi yeni bir çatışmanın eşiğine getirmiştir.

– Mustafa Kemal Paşa’nın bu aşamadaki temel stratejisi neydi?

Durum çok kritiktir, sonuçları kestirilemeyen yeni ve çok daha kapsamlı bir savaşın çıkma ihtimali yüksektir. Mustafa Kemal Paşa, Doğu Trakya’nın Türk Hükümeti’ne teslimi için barışçıl bir siyaset izlemeye kararlıdır, çünkü Boğazların askeri bir harekâtla aşılmasının kendi içlerinde bölünmüş olan müttefikleri tekrar bir araya getirebileceğini ve muhtemel bir savaşın Balkanlara sıçrayıp, yeni bir dünya savaşı krizine yol açabileceğini düşünmektedir.

Bununla birlikte Mustafa Kemal Paşa, içinde bulundukları konjonktürün tamamen Türk tarafı lehine geliştiğini de görmektedir. Fransa ve İtalya’nın savaş karşıt tutumları son derece nettir, İngiliz Hükümeti, Boğazlar’da bir savaşı göze almakla beraber, kendi kamuoyunu savaşa ikna etmeye zorlanmakta, İngiliz işçileri savaş karşıtı yürüyüşler düzenlemektedir. Dünya kamuoyundan yapılan açıklamalar, TBMM’ye destek veren mesajlarla doludur.

– Mudanya Mütarekesi’nin, Milli Mücadele ve Cumhuriyet açısından önemi nedir?

Mudanya Mütarekesi, siyasi sonuçları olan bir ateşkes antlaşmadır. Doğu Trakya, tek bir kurşun atılmadan tekrar vatan topraklarına kazandırılmıştır. Bu sözleşmeyle, İtilaf Devletleri, TBMM’ni resmen tanımıştır.

Her ne kadar Boğazlar etrafında “Tarafsız Bölge” olarak tabir edilen bir alanda, karşılıklı olarak asker bulundurmama gibi siyasi bağımsızlığımızı sınırlandıracak hükümleri de içermesine rağmen, bu durum, geçici bir süreliğine kabul edilmiştir. Lozan Barış Konferansı’nın kapısını aralayan anahtar da Mudanya Mütarekesi olmuştur.

– Yaşanan süreci “mevzide demokrasi” olarak niteliyor ve birçok kısmının yeterince bilinmediğini belirtiyorsunuz. Bu evrenin en gözden kaçan kısmının hangi boyutu olduğunu düşünüyorsunuz?

Mustafa Kemal Paşa, izlediği stratejinin gereği olarak, Boğazların geçilmesi için iki kez emir vermiş, Boğazlara tüm gücüyle yığılan kuvvetlerinin caydırıcılığını ustaca kullanmış ve İtilaf Devletlerinden beklediği mütareke teklifinin gelmesi üzerine emirlerini ertelemiştir.

Çalışmamda, Mustafa Kemal Paşa’nın Mudanya Mütarekesi sürecinde izlediği bu strateji: “Kontrollü Askeri Baskı Politikası” olarak isimlendirilmiştir.

Sonuç olarak kriz, tam bir sinir harbine dönüşmüştür. Dolayısıyla, mevzilerinde her an savaşmayı bekleyen askerin verdiği sinir harbi hem de yanı başlarında (Mudanya) diplomatik bir savaşın sürmekte olduğu bu dönem “Mevzide Diplomasi” olarak adlandırılabilir kanısındayım.

– Mudanya’ya kadar yürütülen askeri süreç ve sonrasında da ödünsüz, titizlilik ve kararlılıkla yürütülen bir diplomatik süreç var. Mudanya’da yaşanan süreç, bugünün Türk dış politikasına nasıl bir öğreti sunuyor?

Burada özellikle şunu vurgulamam gerekir ki, Mudanya Mütarekesi boyunca (8/11 Ekim) stratejik kararların alınmasında TBMM’nin önceliği son derece yüksektir.

18 Eylül 1922 tarihinde dönemin Başvekili Rauf Bey, Vekiller Heyeti ile birlikte İzmir’e gitmek için TBMM’den izin istemiş ancak, alınacak kararlarda TBMM’nin devre dışı kalacağı endişesiyle bu talep reddedilmiştir. İzmir’e sadece Başvekil ile Hariciye Vekili’nin gönderilmesine müsaade edilmiştir.

25 Eylül’de ise bölgede gelişen olaylar hakkında yeterince bilgi sahibi olmadıkları gerekçesiyle Mustafa Kemal Paşa Ankara’ya davet edilmiştir. TBMM’nin kararına itiraz etmeyen ve 2 Ekim’de Ankara’ya ulaşan Mustafa Kemal Paşa bu tarihten itibaren Mudanya sürecini Ankara’dan yürütmeye başlamıştır.

Aslında böylesine önemli gelişmelerin yaşandığı bir süreçte Mustafa Kemal Paşa’nın İzmir’de bulunması (hatta Bursa’da) mantığa uygun düşmekle beraber, onun Ankara’ya gitmesi ve müzakereler boyunca Meclis’in görüşleri doğrultusunda hareket etmesi, TBMM’nin varoluş nedenine ve demokrasiye verdiği değerin ölçüsüne çarpıcı bir örnek olarak karşımıza çıkmıştır.

Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ

SİNAN MİSER: 1966’da da Ankara’da dünyaya geldi. 1986-2010 yılları arasında TSK’nin çeşitli birliklerinde jandarma astsubayı olarak görev yaptı. 1992’de Eskişehir Açıköğretim Fakültesi İktisat bölümünden, 2016’da aynı fakültenin Tarih bölümünden mezun oldu. Yüksek lisansını 2021’de Süleyman Demirel Üniversitesi, Tarih Bölümü, Yakınçağ Anabilim Dalı’nda “Mudanya Mütarekesi Sürecinde Tarafların Politik Tutumları ve Boğazlar Bölgesindeki Askeri Hareketlilik” adlı teziyle tamamladı. Evli ve iki çocuk babasıdır.

En Son Okunanlar

En Çok Okunanlar