Pazar, Şubat 16, 2025
Ana SayfaGündemGeçmişten günümüze lezzet mirası: Türk kahvesi

Geçmişten günümüze lezzet mirası: Türk kahvesi

Türk
kahvesi, sadece kahve çekirdeklerinin özenle çekilip
pişirilmesinden ibaret değil. Aslında arkasında yatan zengin
kültür, tarih ve sosyal bağlarla bütünleşmiş bir deneyim
var… Türk kahvesinin izini sürmek yüzlerce yıllık bir mirası
ve paylaşım ritüellerini keşfetmek anlamına gelir. Hazırsanız
UNESCO tarafından “Somut Olmayan Kültürel Miras” olarak kabul
edilen Türk kahvesinin izinde, keyif dolu bir lezzet yolculuğuna
çıkalım! Afiyetle…

Yazının buradan sonrasını, kendinize bir Türk kahvesi demleyip okumanızı öneririm. Her yıl aralık ayının ilk haftası Türk kahvesine adanmış “Türk Kahvesi Günleri” olarak kabul ediliyor. İşte tam o haftadayız! Herkes bilir ki Türk kahvesinin yerini hiçbir şey tutmaz. Ancak bu eşsiz lezzetin sadece bir içecek olmanın ötesinde kültür ve sanat kitaplarının sayfalarına girmiş bir tarihçe barındırdığını da unutmamak gerek. 

Geçmiş asırların günümüze armağan ettiği bu özel tat Osmanlı İmparatorluğu’nun sokaklarında doğdu. 16. yüzyılda Yemen’den getirilen kahve çekirdekleri bir bakıma zamanın ve mekânın ötesine geçen bir lezzetin temelini attı. Kahvenin Osmanlı İmparatorluğu’na gelmesi Kanuni Sultan Süleyman dönemine rastlıyor. 1500’lü yıllarda dönemin Yemen valisi Özdemir Paşa, keşfettiği bu lezzeti padişaha sunuyor, kahveyi çok beğenen Sultan Süleyman hiç düşünmeden onaylıyor.

İlk olarak saraylarda içilen bu içecek, hızla halk arasında yayılıyor ve kahvehanelerden evlere, sofralara uzanıyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun zirvesinde, Topkapı Sarayı’nda Türk kahvesi, sırf bir içecek değil aynı zamanda bir lüks ve prestij simgesiydi. Sarayın mabeyincileri, kahvecibaşısı ve saraydaki diğer görevliler Türk kahvesini pişirme konusundaki becerileriyle ünlüydü. İmparatorluk sarayında içilen bu özel kahve hızla sosyal yaşamda yerini aldı. Saraylardan halka uzanan bir serüvene dönüşen Türk kahvesi, kahvehanelerle her geçen gün daha da yaygınlık kazandı.

KAHVEHANELER
AÇILIYOR

İlk
kahvehane, 1554 yılında İstanbul’da açıldı ve kısa sürede
imparatorluğun dört bir yanına yayıldı. Bu mekânlar, yalnızca
kahve içilen yerler değil, aynı zamanda kültürel etkinliklerin,
oyunların, tartışmaların ve sanatın da merkezi haline geldi.
Türk kahvesi içme ritüeli de böylece Osmanlı toplumunda büyük
bir öneme kavuştu. Bu ritüel, kahve içenler arasında bağları
güçlendiren, dostlukları pekiştiren bir deneyim demekti.

O
yüzdendir ki hâlâ her hafta mutlaka “Haydi bana kahveye gel”
deriz bir dostumuza. Özellikle misafir ağırlama adabında Türk
kahvesi ikramı konukseverliğin en önemli ifadelerinden biridir.
Tüm bu hikâyeye baktığımızda ise bugün
bir fincan Türk kahvesi içmek, geçmişin bu lezzetli mirasına
saygı duruşunda bulunmak da diyebiliriz…

BAKIR
CEZVE, ÇEKİLMİŞ KAHVE ÇEKİRDEKLERİ VE SABIR

Türk
kahvesi pişirmek ise adeta bir sanattır. Bakır cezve, çekilmiş
kahve çekirdekleri ve sabır, bu sihirli içeceği hazırlamanın
anahtarlarıdır. Tarihi, ritüelleri ve lezzetiyle bu özel içecek,
insanları bir araya getirerek özel anılara ve güçlü sosyal
bağlara aracı olmaya devam ediyor.

Kimi acı, kimisi tatlı tercih
eder ancak her bir yudum hiç kuşkusuz işte bu tarihin izlerini
taşır. Şairin
de dediği gibi “Her insan geçmişe dönebilir bir yudum köpüklü
kahve ile. Kahve deyince, fincandan ötesini görenlere selam olsun…”

LEZZETLİ VE SAĞLIKLI

Türk
kahvesi sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından
faydalarıyla da dikkat çekiyor.


Türk kahvesi, antioksidanlar bakımından zengindir. Bu
antioksidanlar, bedendeki serbest radikallerle savaşarak hücresel
hasarı azaltır.


İçerdiği kafein sayesinde Türk kahvesi, zihinsel uyanıklığı
artırır ve konsantrasyonu destekler.


Kafein, metabolizmayı hızlandırır ve yağ yakımını artırır.
Bu nedenle, düzenli ve ölçülü tüketildiğinde Türk kahvesi
kilo kontrolüne katkı sağlar.


Bazı çalışmalar, düzenli Türk kahvesi tüketiminin Parkinson ve
Alzheimer gibi nörodejeneratif hastalıklara karşı koruyucu
olabileceğini göstermektedir.


Kahve tüketimi özellikle romatoid artrit gibi romatizmal
hastalıkların gelişme riskini düşürür.


ŞEFİN
KAHVESİ

Şef
Murat Bozok’tan “Türk kahveli ve damla sakızlı sütlü
çikolata soslu panna cotta”.

MALZEMELER

Panna
cotta:


200 gr. krema


65 gr. toz şeker


100 gr. süt


6 gr. yaprak jelatin


10 gr. Türk kahvesi

Damla
sakızlı çikolata sos:


150 gr. sütlü çikolata


100 gr. krema


20 gr. tereyağı


1 gr. damla sakızı


5 gr. şeker

YAPILIŞI


İlk önce yaprak jelatinleri bir kaba alın, üzerini geçecek kadar
soğuk su ekleyerek jelatini iyice yumuşayana kadar bekletin.


Süt, krema, şeker ve Türk kahvesini bir tencerede, kenarlarından
baloncuklar çıkana kadar ısıtın.Türk kahvesi aromasının
artması için kenarda 3-4 dakika demlendirin. Bir bone veya tülbent
yardımıyla bu karışımı süzün ve içine önceden ıslatmış
olduğunuz yumuşayan jelatinlerin suyunu tamamen sıkıp sıcak
panna cotta karışımına ekleyerek eritin.


Eşit şekilde kaselere paylaştırın ve buzdolabında en az dört
saat bekletin.


Damla sakızını şeker ile birlikte havanda döverek toz haline
getirin. Kremayı ve damla sakızını bir tavada kenarlarından
baloncuklar çıkana kadar ısıtın. Ardından küçük parçalara
ayırdığınız sütlü çikolatayı ekleyin ve çikolata eriyene
kadar güzelce karıştırın.


Kaselerde kalıp haline gelmiş olan panna cottayı servis edeceğiniz
tabağa ters çevirin ve üzerine yapmış olduğunuz damla sakızlı
çikolata sosu gezdirerek servis edin.

En Son Okunanlar

En Çok Okunanlar