Son yıllarda Güney Ege’nin gözde bir tatil beldesi olan Bodrum’un adı antik çağda Halikanassos/Halikarnas idi.
Zamanının önemli bir limanı olan kent Helenlere karşı Perslerle birlikte savaşan Artemisia gibi güzel ve cesur bir kadın amiral, Mousolos gibi sonsuza dek uyumak için yaptırdığı Dünya Harikası yapıyla anıt mezarlara adını veren bir Kral yetiştirmişti. İkisi de Karia’nın parlak kenti Halikarnassoslu/Bodrumlu’dur.
(Bugünkü Bodrum’da Herodotos’a saygı)
Karia eskiden bugünkü Muğla ili ve çevresine verilen ad idi.
Karialılar, Batı Anadolu’ya Helenler gelmeden de önce bölgede yaşayan, Doğu Ege kıyılarının eski halklarından Luviler’le benzer bir dil konuşan insanlardı.
Daha sonra onlarla birlikte yaşayan, birbirlerine karışan Helenler Karialıların konuştukları dili anlaşılmaz buluyor, ona “Barbarafon”, “Barbarca” diyorlardı.
Tarihin babası sayılan Halikarnassoslu Herodotos’un babası da bir Karialıydı.
Antik Çağ Ege tarihini bize anlatan ve sevdiren Cevat Şakir Kabaağaçlı da siyasal görüşleri nedeniyle sürgün edildiği Bodrum’a izafeten eserlerini Halikarnas Balıkçısı adıyla yazdı.
(Halikarnas Balıkçısı)
****
Hem politik kişiliği, hem eylemleri, hem de bilgece tutumuyla geçmiş Ege tarihine damga vuran kişilerden biri de muhtemelen Halikarnassoslu/Bodrumlu olan bir kadının oğludur.
Oğulun adı Themistokles, annesinin adı Euterpe’dir.
Bodrumlu Ana’nın adını aldığı Euterpe Helen mitolojisinde sanatçılara ilham veren dokuz periden biridir. Lirik şiir yazanlara ilham verirmiş.
(Euterpe freski-Pompei)
Adı “insanları mutlu eden” anlamına gelen Euterpe Halikarnassolu/Bodrumlu, muhtemelen Helenlerin sevmediği bir Karialıdır.
Ancak, Atina civarında geniş arazileri olan bir Helen, Neokles Euterpe’yi bir vesile ile, belki bir Halikarnassos ziyaretinde görür, çekici bir kadın olmalı ki onunla evlenir.
Yaşadığı dönemin büyük adamı olacak olan, yaşantısı ve eylemleriyle bize ibretlik birçok anı bırakacak Themistokles bu birlikteliğin ürünüdür.
Doğum yılı İ.Ö.524’tür. Adı da “adaletiyle ünlü” anlamını taşır.
Zaten sonraki yaşamı da hep “hak, adalet” kavramı üzerine gelişecektir.
(Themistokles)
****
Bodrumlu Ana kocası tarafından getirildiği Atina’da yabancı olarak görüldüğünden olsa gerek, oğlu ile kent surlarının dışında, göçmenlerin oturduğu bir mahallede yaşar.
Karialı annesi tarafından yetiştirilen Themistokles babası ile geçinemez. Atina’da pek göze çarpan bir kişi olmayan baba Neokles oğluna pek yakın davranmaz.
Bodrumlu annesi, Euterpe ise bilgili ve görgülü bir kadın olmalıdır.
Anadolu kültürü karşı kıyıdakinden farklıdır.
Böyle bir ortamda büyümek, çok zeki ve akıllı Themistokles’in özgürlükçü ve doğruyu arayan bir kişiliğe erişmesini sağlar.
Arkadaşlık ettiği kentin soylu ailelerinin gençlerini yaşadığı göçmen mahallesinde onunla oyunlar oynamaya ikna eder.
Böylece bulunduğu ortamda “yabancı ve soylu” ayrımını ortadan kaldırır.
Becerilerinin farkında olan eğitmeni ona: “Oğlum, önemsiz bir kişi olmayacaksın, ama kesinlikle, iyi ya da kötü, büyük bir adam olacaksın”, der.
İ.S.1. yüzyılda yaşamış ünlü Antik Çağ Helen tarihçisi Plutarkhos da onun, “büyük bir adam olacağının çocukluğundan belli olduğunu” söyler.
(Themistokles)
***
Antik Çağın başlarında Atina’nın efendileri “Tiran” denilen Krallar, siyasal gücün babadan oğula geçtiği zorbalar idi.
“Astığı asık, kestiği kestik” kişilerdi.
Kent işleri ise soylular arasından Tranın/Kralın seçtiği “Arkhon” denilen “Yönetici, Yargıç” tarafından yürütülüyordu.
Themistokles’in gençlik yıllarında soylular, bir anlamda köle sahipleri arasındaki çekişmeler, halkın hoşnutsuzluğu artmıştı.
Bu ortamda Atina “Arkhon”u, “Yargıcı” Kleisthenes duruma el koydu, radikal bir yasa çıkararak Tiranlığı son verdi.
Yönetimin halkın eline verilmesini (Demokrasi) kararlaştırdı. Yıl İ.Ö.508 idi.
Bu olgu, arada temsilciler olmadan halkın doğrudan katıldığı, karar verdiği bir yönetimdi: “Doğrudan Demokrasi”.
Helence’de “Demos” “Halk”, “Kratos” “Yönetim” demektir.
Kleisthenes’in getirdiği yönteme göre; Atina’da kadınlar, yabancılar ve köleler dışında, 20 yaşını geçmiş vatandaşlar karar verme sürecine katılabiliyor, oy kullanabiliyordu.
O günden bu yana demokrasi, çok uzun yüzyıllar yalnızca erkekler için olacaktı.
Bunun için, en az 6.000 kişinin katıldığı “Ekklesia” adlı “Halk Meclisi” yılda on kez bir araya geliyordu. Toplantılar Atina Akropolünün eğimli güney yamacında yapılıyordu.
(Halk Meclis Toplantısı)
Tiyatro gibi gösteriler için de kullanılan bu eğimli yerde önceleri toprak üstünde oturuluyordu. Sonra tahta oturaklar yapıldı, sonra da taş basamaklar.
Günümüze kadar kalmış taş yapılı antik tiyatrolar, amfitiyatroların gelişimi yavaş yavaş oldu. Sonra tüm Akdeniz çevresine yayıldı.
Toplantıya katılacaklar kentin “Agora”sında, “Pazar yerinde” toplanır, görevli köleler tarafından kırmızı renkli bir kordonla çevrelenir, toplantı yerine böyle yönlendirilirdi. Bir karışıklık olmaması, üye olmayan kişilerin de Meclise girmemesi için katılımcıların kırmızı giysi giymesi yasaktı.
(Agora’da Tartışma)
Toplantı yerlerini kırmızı kordonla sınırlamak bugün dahi kullanılan uluslararası bir gelenektir.
Meclise katılanların arasından seçilen, “Boule” denilen 500 kişi kentin günlük kamu işlerini görürdü.
Bir tür Belediye işlevine sahip 500’ler meclisi için daha sonraları çembersel ya da dikdörtgen biçiminde “Bouleuterion” denilen özel binalar yapıldı.
Halk Meclisinde karar almak için el kaldırılarak oylama yapılır, Meclisi temsil edecek ya da yönetici olacak kişiler mutlaka seçimle görevlendirilirdi.
Genel oylamalarda çakıl taşları kullanılabileceği gibi kişiler hakkında karar verilecekse oylama bu kişilerin adını seramik/kiremit parçaları üzerine yazmak suretiyle olurdu.
Görevlendirmeler, herhangi bir kayırmayı önlemek için kesinlikle, özel gereçlerin kullanıldığı kura yöntemleriyle yapılırdı.
Bu durum toplum için yeni bir deneyim, toplumsal ilerleme için yeni bir adımdı.
Bu uygulamayla Atina kökten değişecek, insanlık tarihi yeni bir yola girecekti.
(Oylamalarda kullanılan kiremit parçaları)
***
Yeni yönetim düzeni Themistokles gibi kurnaz ve hırslı bir genç için geniş bir ufuk açıyordu.
Bodrumlu Ana’nın oğlu mücadeleciydi, kolay ilişki kurabiliyordu, kararlarında ve davranışlarında esnekti.
Muhakkak üst yöneticilik yapma, toplum içinde yükselme amacı, hedefi vardı.
Evini, soylu ve varsılların yaşadığı Atina Akropolünün aşağısında bulunan, sıradan insanların yaşadığı bir mahalleye taşıdı.
Bu süreçte Bodrumlu anası hep yanında olmalıydı.
Sürekli halkın içindeydi Themistokles. Nitelikleriyle kendini kolayca fark ettirebiliyor, halk adamı görüntüsü veriyordu.
Kendini sevdirmesini biliyordu.
Pazar yerini, limanı, meyhaneleri dolaşıyor, siyasal bir kişilik olarak insanlara “dokunuyordu”.
Yoksullara sahip çıkması dilden dile dolaşıyordu.
Hem onlara sorunlarının çözümünde yardımcı oluyor hem de yarınları için umut veriyordu.
Genç Themistokles, Antik Çağ tarihçisi ABD’İ Prof. Donald Kagan’ın toplumu yönetmeye kalkışanlar için vurguladığı, bireylerin: “Benim için son zamanlarda ne yaptın?”: “Benim için bundan sonra ne yapacaksın?” sorularına yanıt verebiliyordu.
Bu tutum, bir politikacının başarılı olabilmesi için ön koşuldu.
TC.’nin 9.Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel gibi seçmenlerin adını unutmuyordu.
Kamusal alanda avukatlık yapmayı da ihmal etmiyordu.
Tabii ki kent soylulardan da uzak durmuyordu.
Atina siyasetinde söz sahibi olmak istediğini herkese hissettiriyordu.
Kentle ilgili kararların verildiği demokratik oylamalarda seçme hakkı olan yurttaşlar arasında destekçileri gittikçe artıyordu.
(Themistokles)
****
Ve bu çabalar sonucunda İ.Ö.394’de, Themistokles henüz otuz yaşındayken Atina’nın Halk Meclisi tarafından seçilmiş en yüksek “Arkhon”u, “Yargıc’ı, Yönetici”si oldu.
Halkla yürüttüğü iyi ilişkilerin yanı sıra, deniz kıyısında bulunmayan Atina’nın denizde bir kapısı olması için yakınındaki Pire iskelesini işlek bir liman haline getirdi.
Toplum hayatında her önderin, her karar vericinin, her uygulayıcının muhakkak eleştiricileri, karşıtları vardır.
Hayırlı bir iş yapıyor olsalar bile!
Muhalifleri, Temistokles’in gemi kürekçilerinin desteğini almak için bu liman işine giriştiğini iddia ediyordu.
Oysa onun amacı, toplum gözünde sevilirliğini arttırmanın yanı sıra, büyük bir öngörüyle, Atina’yı denizde de önemli bir güç haline getirmekti.
Deniz ticareti Helenler için çok önemli bir gelir kaynağıydı.
Öte yandan doğuda Persler/İranlılar Batı Anadolu ve Ege Denizi çevresinde Helen etkisini kırmak için hazırlık yapıyordu.
Gözleri Anadolu’nun bereketli topraklarında, Ege Denizi kıyısındaki zengin kentlerdeydi.
Themistokles’in olası Pers/İran saldırısına önlem olarak büyük bir gemi filosu hazırlatmak istemesi, bunun için Atina yakınlarında bulunan gümüş madeninin gelirini kullanmaya girişmesi Atina’da büyük tartışma yarattı.
Her ileri adıma karşı her zaman tutucular ortaya çıkar.
Bu konuda karar vermek için yapılan toplantıda bu haklı girişime karşı gelen ve Themistokles’e saldırıp, yumruğuyla vurmak isteyen Donanma Komutanına yönelik söylediği söz hiç unutulmadı, tarih kaydetti, yeri gelince hala kullanılıyor:
“Vur bana ama önce beni dinle”!
Sonra Pire’ye bir liman yapmakta ne kadar haklı olduğu görülecekti.
Bu tartışmaların ardından gelen Pers/İran saldırılarına karşı Themistokles üstün bir yöneticilik gösterdi ve ülkeyi başarıyla korudu.
Perslerin Helen topraklarına sahip olamadan geri çekilmelerine önderlik etti.
Hatta Trakya’ya kolayca geçip Atina’ya ulaşıp saldırmak için Çanakkale Boğazına (Dardanel) gemilerini sıralayan Persler’in gemilerine, yenilgilerinden sonra ülkelerine çabuk geri dönmeleri için saldırmadı, gemilerin yakılmasına izin vermedi.
Bu süreçte gemi yapımıyla büyük bir donanma oluşturmadaki ısrarının ne kadar haklı olduğu halk tarafından görüldü ve övüldü.
Helenlerin bu süreçte arka arkaya kazandıkları zaferlerle İ.Ö.479’da artık Atina üstünde Pers/İran tehdidi kalmamıştı.
(Themistokles’e sevgi gösterisi. Resim: Christopher Wordsworth (1807-1885).)
***
Bütün bu başarılar Themistokles’in ününü ve halk tarafından tutulmasını arttırdı.
Tarihçi Plutarkhos’un anlattığına göre, Helen gençlerin yarıştığı, o yıllarda yapılan Olimpiyat Oyunlarında, stadyuma girdiğinde seyirciler, oyunları izlemeyi bırakmış coşkuyla Themistokles’e tezahürat yapmıştı.
Ancak halkın bu beğenisi muhaliflerinde kıskançlık ve düşmanlığı körüklüyordu.
Halk Meclisi tarafından on yıl için seçildiği Arkhonluğun/Yöneticiliğin sonuna doğru Themistokles’e olan sevgi yanında karşıtlık da doruğa çıktı.
Yeni gelişen Atina Demokrasisi, seçimle geliyor olsa da çok başarılı ve uzun zaman görev yapan yöneticilerin tiranlığa/zorbalığa yönelmemesi için kentten uzaklaştırılmalarını, dışlanmalarını, sürgüne gönderilmesini şart koşmuştu.
Uzun süre yöneticilik yapanların kendilerini her şeyin sahibi sanmaları, ülkeyi şahıslarının malı gibi görmeleri, zorbalığa yönelmeleri tecrübe ile sabitti.
Demokrasi önlemini almalı, kendini korumalıydı!
Seçimle gelmiş olsalar bile iktidarı ellerine aldıktan sonra ya koltuğu bırakmazlarsa?
Birçok ihtiraslı yöneticiye göre erk’i elde tutmak için her yol mübahtı.
Themistokles de bu yasaya dayanılarak siyasal olarak eleştiri yağmuruna tutuldu. Görevden alınmak istendi.
Zaten daha önceden beri muhalifleri çoktu.
Perslerle/İranlılarla yapılan çetin savaştan sonra harap olmuş kent duvarlarını onartsa da tüccarlardan ve zanaatkarlardan alınan vergileri düşürüp kent ekonomisinin hızla kendini toparlamasını sağlasa da Themistokles bu kuraldan tabii ki ayrı tutulamazdı.
Ya “O” da doğru yoldan saparsa!
Bunun için görevden uzaklaştırılmalı, toplumdan dışlanmalı, kentten uzağa sürgün edilmeliydi.
Ancak bunun için seçmenler arasında oylama yapılması gerekiyordu.
Oylama küçük seramik parçaları üzerine isim yazma yöntemiyle yapıldı.
(Themistokles’e zafer tacı. (Foto: Universal History Archive/Universal Images Group via Getty Images))
***
Muhalifleri yoğun bir propagandayla, kinayelerle, asılsız suçlamalarla Temistokles’i sürekli yıpratmaya çalışmışlardı.
Her fırsatta ağır eleştirilerde bulunulmuş, küçük düşürmeye uğraşılmıştı. Oysa, aşağılayıcı sorulara karşı hazır cevaptı akıllı Themistokles.
Ege Denizindeki küçük Seriphos Adasından bir muhalifi: Sen kazandığın ünü kendine değil, Atinalı olmana borçlusun” deyince “O”da: “Doğru, Seriphos’lu olsaydım ünlü olamazdım. Ama sen Atinalı da olsan bir şey olamazsın” demişti.
Yaptığı onca başarılı işe karşın onu beceriksizlikle suçlayan birine de: “Keman çalmasını bilmediğini ama devletleri mükemmel bir şekilde yönetebileceğini” söylemişti.
Onu boş sözlerle eleştiren bir başkasına da bilgece bir yanıt vermişti: “Söz duvara asılmış buruşuğu kırışığı olmayan bir halıya benzer, üstüne işlenmiş bütün şekiller açıkça görülür. Düşünce ise kapalı bir bohça gibidir, içindeki bilinmez”.
(Themistokles bir toplantıda,1615’da Leonard Gaultier tarafından yapılmış bir gravür.)
***
Demokratik uygulamalarla ilgili anlatılan örneklemelerden, Themistokles’e ya da başka birine de yakıştırılacak bir öykü ilginçtir:
“Muhtemelen Atina’da Halk Meclisinde seçim yapılacaktır. On yıldır yöneticilik yapmış kişinin yöneticiliğinin sürüp sürmeme konusu oylanacaktır.”
“Söz konusu Yönetici giyinir, evinden çıkar, seçimin yapılacağı yere doğru yola koyulur.
Yolda yaşlı bir adama rastlar ve ona o günkü seçim hakkındaki düşüncesini sorar.
Yaşlı adamın verdiği yanıt çarpıcıdır: Kenti yöneten kişiyi tanımıyorum ama gördüğüm, duyduğum kadarıyla bu kente çok hizmet etmiş, çok çalışmış.
Herhangi bir yanlışlığını da duyulmadı. Ama on yıl yöneticilik yapmak çok uzun. Bir ömür bu. Artık yeter. Tüm iyiliklerine rağmen seçimde ona oy vermeyeceğim.”
“Ya sen, diye sorar, yaşlı adam merakla. Yönetici olgun bir kişi olmalı ki gülümseyerek, ben de ona (kendime) oy vermeyeceğim, diye yanıtlar.”
(Agora’da toplantı)
***
Tabii ki Themistokles’le ilgili durum öyküdeki gibi işlemez.
Muhalifler çok çalışmıştır.Yapılan eleştiriler seçmenler üzerinde olumsuz bir kanaat uyandırmayı başarmıştır.
Oylama günü, verilen bilinçli olumsuz oyların yanı sıra okuma yazma bilmeyen seçmenlerin eline, sürgüne gitmesi için önceden Themistokles’in adı yazılmış kiremit parçalarını verirler. Böylece karşıt oyları arttırırlar ve onu mahkûm etmeyi başarır, amaçlarına ulaşırlar.
(Üzerinde Themistokes yazılı, oy pusulası yerine kullanılan kiremit parçası.)
Sonuç karşısında Themistokles tabii ki çok üzgündür. Dostlarına göre de onca emeğe, başarıya karşılık haksızlığa uğramıştır.
Yanında ağlayan genç taraftarına verdiği teselli, özlü söz, sanki olayın günümüze kadar ulaşan özetidir:
“Evladım, eğer kaybetmemiş olsaydık, kaybetmiş olacaktık.”
Yıl İ.Ö.471’dir.Themistokles, Atina’nın güneyinde, Peleponnesos (Mora) yarımadasındaki Argos kentine sürgüne gönderilir.
Ondan altı yüzyıl sonra tarihçi Plutarkhos bu durumu bilgece şöyle yorumlar:
“Bu dışlama/sürgün bir cezadan çok seçkinleri alçaltmaktan zevk alanların işi; kıskançlıklarını yatıştırmanın ve hafifletmenin bir yoluydu. Kötülük (Themistokles’i) görevden almayla somutlanmıştı”.
(Themistokles sürgüne gönderiliyor. Resim: Christopher Wordsworth (1807-1885))
***
Zaferler her zaman taçlandırılmıyor, kahramanlıklar kimi zaman bir süre sonra unutuluyor, hatta suçlanıp cezalandırılıyor.
Bodrumlu Ana’nın bu akıllı oğluna muhaliflerin hıncı sürgünde de dinmedi.
Onun yaptığı yanlışları abartarak, Persleri/İranlıları ülkesinden kovan bu adamı hatta ihanetle suçlayarak ondan sonsuza kadar kurtulmak, onu yok etmek istiyorlardı.
Vatan ihanet suçlaması ile Themistokles “Yüksek Mahkeme”de yargılanmak üzere Atina’ya geri çağrıldı.
Malına mülküne el konuldu.
Themistokles bu yargılamayla ölüme gönderileceğini anlayınca, dostlarının geçimini sağlaması için ona verdiği altınlarla, Küçük Asya’ya/Anadolu’ya gitmek için gizlice bir gemiye binip Yunanistan’ı terk etti.
Ancak gemi fırtına nedeniyle rotasından saptı ve ona düşman bir Atina filosunun konakladığı, Ege Deniz ortasındaki Naxos adasına sığındı.
Themistokles sahte bir kimlikle seyahat ediyordu ve onu arayan Atina’nın yeni yöneticilerinin eline düşmemek için çaresizce kendini gemi kaptanına tanıttı.
Onu korumaz, ele verirse Atinalılara, onu yolcu olarak gemiye alması için kaptana rüşvet verdiğini anlatacağını söyledi. Tabii kaptan korktu, onu Atinalılara teslim etmedi.
Yolculuk devam etti ve Themistokles Ephessos (Efes) ya da Aliağa yakınlarındaki Kyme’de ayağını güvenle karaya bastı.
Ege denizinin kaderi karmaşık kahramanı Bodrumlu Ana’sının topraklarına dönmüştü.
Anadolu ona sığınanı bin yıllardır bağrına basıyor!
(Antik Çağ’da bir Helen gemisi)
****
Sürgün devlet adamı Themistokles için Batı Anadolu topraklarında yeni bir hayat başlıyordu.
Gelişmeleri öğrenen Pers/İran Kralı durumu hemen kendi çıkarları için değerlendirdi.
Persleri Yunanistan yarımadasından kovan, kendisi için tehlikeli olabilecek bu akıllı ve deneyimli adamı koruması altına aldı.
Düşmanıyanına çekmek, kendi taraftarı yapmak siyasette günümüzde bile geçerli bir tutumdur:
“Düşmanını tarafsız yap, tarafsızı yandaşın yap, yandaşını militanın yap”!
Bu, politika oyunlarının yıllardır uygulanan en etkili kurallarından biridir.
Pers Kralı eski düşmanını yandaş yapıyor, etkisiz hale getiriyor, gerekirse kullanabileceği duruma sokuyordu.
Üstelik, Persler Atinalılara karşı savaşı kaybedip ülkelerine dönerken ince düşünceli Themistokles Çanakkale Boğazında (Dardanel) Perslerin gemilerini yakmamış, daha düşman da olsa çok insanın (Pers’in) ölmesini önlemişti!
Persler Themistokles’e bir konuk gibi davrandılar.
Büyük bir haksızlığa uğradığını düşünen Themistokles de Perslerin denetiminde de olsa Anadolu’da yaşamını sürdürecekti.
Eski dostlar düşman, eski düşman dost olmuştu.
Themistokles bir yıl içinde Perslerin dilini öğrendi.
Onların emrine girdi ama Persler de ona bölgesinde geniş bir özyönetim verdi.
Pers Kralı Themistokles’i yüklü bir gelirle Büyük Menderes/Meander ırmağı yakınındaki Magnesia kenti çevresinin yöneticisi yaptı. İşlerine de hiç karışmadı. İ.Ö.465 yılıydı.
(Menderes kıyısındaki Magnesia)
***
“Menderes Magnesia”sı geniş, sulak ve verimli bir ovanın kenarında, Thorax (Gümüş Dağ) Dağı eteklerindeydi.
Efes—Milet (Didim-Söke)-Trailles (Aydın) arasında stratejik bir konumu vardı.
Şarap, incir, sebze üretilen bitek topraklara sahipti.
Bugünkü ören yeri, Batı Anadolu’da, Aydın ili Germencik İlçesi Tekin köyü yakında, Söke Ovasının kıyısındadır.
Antik Çağın en zengin kentlerinden biridir Menderes Magnesiası.
Tapınaklar, mermer yapılar, heykellerle donatılmıştı zamanında.
Çağlar geçince sessizliğe gömülmüş, yıkılmış, toprağın altında uykuya dalmıştı.
1891-1893 yıları arasında onu keşfeden, daldığı uykudan uyandıran Carl Humann adlı bir Alman memur, bir tarih eser kaçakçısıdır.
1864-1878 yılları arasında düpedüz hırsızlıkla, 1878-1886 yılları arasında aldığı şaibeli izinlerle yaptığı kazılarla Bergama’yı soyup soğana çeviren adam da bu Carl Humann’dır.
Bu kişinin aldığı yine şaibeli izinlerle Magnesia’ya da kazılar yaptığı ve tarihi eserlerini adım adım yurtdışına götürdüğü bugün kayıtlıdır.
Birçok Magnesia eseri Berlin, Paris Müze/Hapishanelerindedir.
Uzun yıllar sessizce toprak altında bekleyen Magnesia antik kenti 1982-2020 yılları arasında Prof. Orhan Bingöl tarafından kazılmış, günümüzde de genç Türk arkeologlar tarafından kazılara devam edilmekte, yeni bulgular elde edilmekte, geçmiş aydınlanmaktadır.
(Menderes Magnesiasının tiyatrosu)
***
Themistokles Magnesia’ya yerleştikten sonra, Atina’daki dostları eşi ve çocuklarını Anadolu’ya geçirmeyi başarırlar. El konulan mallarından elde edilen gelirin bir kısmını Atina yönetimine rağmen ona gönderirler.
Yaşadığı sürece ve sonrasında Themistokles annesinin ülkesi Batı Anadolu’da yerli halktan ve Pers Kralından büyük saygı görür.
Hatta adına madeni para bile basılır. Üstelik para üstüne sureti bile konularak.
(Üzerinde Temistokles’in sureti bulunan Magnesia parası)
Bu, büyük bir onurdur!
O zaman kadar Antik Çağ’da çıkarılan metal paralarının çoğunun üstünde çeşitli tanrıların veya simgelerin görüntüleri resmedilirdi.
Yöneticilerin portrelerinin para üzerine basılması ilk kez muhtemelen Themistokles’le beraber, İ.Ö. 465-459 yılları arasında Magnesia’da başladı.
Themistokles, Pers egemenliği altındaki topraklarda, bir kentte, muhtemelen kişisel suretini taşıyan bir para basan ilk yöneticiydi. Kimileri bu görüntüyü Helenlerin baş tanrısı Zeus’a benzetir.
Demek ki bölgede bunu yapacak kadar benzersiz bir ağırlığı vardı Bodrumlu Ana’nın oğlunun.
Paraların üstüne ünlü kişilerin resmini koymak bugün de Dünya’nın her yanında yapılan bir uygulamadır.
***
Onun çağında yaşayan Atinalı tarihçi Thukydides’e göre Themistokles İ.Ö.465 yılında 65 yaşında Magnesia’da doğal yolla öldü.
Nice kavgalara tutuştu, nice sıkıntılar yaşadı, nice acılar çekti.
Toz duman içinde geçmişti hayatı!
Kim bilir neler neler yaşadı iç dünyasında!
Bodrumlu Anası’nın toprağı bir nebze de serinletmiş olsa yüreğini.
Magnesia’da olsa gerek bir bilge dostuna: “Bana hatırlama sanatını değil, unutma sanatını öğret”, demiş yakınarak. Ne yazık ki ben hatırlamak istediklerimi hatırlıyor, unutmak istediklerimi unutamıyorum”.
Bazı acılar unutulmuyor, yer ediniyor insanın bilincinde!
(Magnesia’da bulunmuş, 150 yıl önce şaibeli izinlerle götürüldüğü Almanya’da, şimdi Berlin Müze/Hapishanesinde bulunan Satyr heykel başı)
***
Tabii ki yıllar boyunca başından böyle çetrefilli olaylar geçen bir kişi hakkında öyküler, anlatılar üretilmesi olağandır.
Neredeyse söylencesel bir kişidir Themistokles. Ama gerçektir.
Yaşadıkları her zaman karşılaşılan olaylar değildir.
Hayattan ayrılmasından beş yüz sene sonra yazar Plutarkhos, Themistokles’in yaşamını trajik bir ölümle bitirir:
“Atinalılarla Persler arasından Mısır dolaylarında çıkan savaşta Pers Kralı, Themistokles’in Persler yararına çatışmalara müdahale etmesini ister.
Her ne kadar Atina tarafından dışlansa da Themistokles yöneticisi olduğu eski kente karşı savaşmayı kendine yakıştırmaz.
Onu o kadar kollayan Pers Kralının buyruğuna uymamayı da onuruna yedirmez.
Dostlarını ziyafete davet eder, bir boğa kurban eder. Boğanın kanını ya da bir zehir içerek yaşamına son verir.”
(Magnesia’da bulunmuş, 150 yıl önce şaibeli izinlerle götürüldüğü Almanya’da, şimdi Berlin Müze/Hapishanesinde bulunan disk atan bir genç heykeli.)
***
Öldükten sonra kemiklerinin Atina’ya gizlice götürülüp, gömüldüğüne ilişkin söylentiler olsa da Themistokles için Magnesialıların kentin agorasına yaptıkları muhteşem anıt mezar yüzyıllarca orada durur.
Bugün Magnesia ören yerinin yakınındaki tümülüsün Themistokles’e ait olduğu söyleniyor.
Öyleyse yüzyıllardır Batı Anadolu topraklarında yatıyor bu bilge politikacı.
Bu ilginç kişinin oğlu ondan sonra da Persler adına Magnesia’nın yöneticiliğini sürdürecektir.
Kızlarından biri, Anadolu’da pek yaygın olan “Ana Tanrıça” inancının rahibesi olurken, Hellas adlı bir diğeri de bir başka Helen sürgün, Gongylos’la evlenerek o zamanlar küçük bir köy olan Pergamon’un ecesi, tarihsel olarak adı bilinen ilk kadını olacaktır.
Halikarnassos/Bodrum’dan Magnesia’ya, Magnesia’dan Pergamon’a tarihin çizdiği bir yol, yaşanan bir yazgı vardı anlaşılan!
Ege çevresinde rüzgarlar hiç dinmez!
(Bodrum’dan 1856-57 yıllarında, soylu İngiliz kaçakçılar tarafında şaibeli izinlerle kaçırılan Halikarnassos Mozelesi’nden bir parça. Şimdi Londra British Müzesi/Hapishanesinde.)
***
Bir Bodrumlu Ananın oğlu olan Themistokles zekâsı, aklı, becerisiyle Atina’da ün kazanmış, Demokrasinin/Halk Yönetiminin ilk meyvesini yemiş, tarihe değiştirici etkide bulunmuş, başından geçen binbir serüvenin ardından anasının doğduğu topraklara yakın Germecik/Aydın’da ölmüştür.
Kızı aracılığıyla soyu Pergamon’a kadar uzanmış.
Pek parlak bir kişiliği olmadığı belirtilen babasının yanı sıra Anadolulu, Karialı, Halikarnassoslu/Bodrumlu anasının hem genetik hem kültürel anlamda izlerini taşıdığı bellidir.
Çocukluk, ilk gençlik yıllarında Atina’da ona bir yabancı gibi davranılması bu farklı insanı daha yükseklere ulaşmak için ateşlemiş olabilir.
Themistokles bir yönetici olmasının yanı sıra bir politikacının nasıl davranması konusunda önemli ip uçları veren, ender görülen bir kişiliktir.
(Meclis Toplantısı)
Doğrudan Demokrasi deneyimi; yöneticilerin/seçilmişlerin uzun süre görevde kalmasının doğuracağı toplumsal ve siyasal sorunlar; dışlanma ve sürgün cezası; seçim yöntemleri ve seçmenler; politik oyunlar Themitokles’in yaşadığı dönemdeki olaylardan bugün dahi çıkarılabilecek derslerdir.
Onun başına gelenler, yaşadıkları günümüzde de politikacıların her zaman karşılaşabileceği, karşılaştığı durumlardır.
Kıssadan hisse!
Sefa Taşkın
16.06.2023
Dikili/İzmir