Pazar, Aralık 22, 2024
Ana SayfaGündemBitkiler organa dönüşür mü?

Bitkiler organa dönüşür mü?

Farklı pratiklerin araştırma ve üretim süreçlerini desteklemek ve disiplinler arası etkileşime zemin yaratmak amacıyla 2019 yılında kurulan Gate 27 geçen ay biyosanat alanında çalışan Esin Aykanat Avcı’yı konuk etti. İnsanlar için organ üretilmesi amacıyla geliştirilen bir bilimsel proje kapsamında yayımlanmış bir makaleden yola çıkarak hazırladığı projesinde, bitki yapraklarının insan için yeni bir beden olarak konumlandırılması konusuna odaklanan Avcı ile projesini konuştuk.

Merhaba Esin. Kendinden ve sanatsal üretimlerindeki yaklaşımından söz edebilir misin?

Önce edebiyat ve ardından güzel sanatlar eğitimi almış bir sanatçıyım. Sanat pratiğimde bu iki sanat dalından faydalanarak yaptığım okumalar ve malzeme deneyimim üzerinden doğayla etkileşimim  hakkında konuşan çalışmalar üretiyorum. Her zaman yeni fikirlere ve yeni coğrafyalar deneyimlemeye değer verdim. O yüzden yurtdışında ve Türkiye’de farklı şehirlerde vakit geçirmeye ve bu coğrafyaların doğayı nerede konumlandırdığını izleyip ilham almaya çalıştım. Bu yaklaşımın beni malzeme kullanımı ve bakış açısı yönünden zenginleştirdiğine inanıyorum.

Üretimlerinden süreç odaklı bir sanat yaklaşımın var. Seni böyle bir yaklaşıma ne yönlendirdi?

Bulunduğumuz ortamda yaşamak için kendimize korunaklı alanlar ve nesneler üretmeye çalışıyoruz. Kendimizden ayrı bir alan gibi gördüğümüz doğayla mücadele etmek gibi bir refleksimiz var. Oysaki korkup sakındığımız bu çevrenin bir parçasıyız ve bu ortamda sürdürülebilir ve huzurlu bir yaşamın yolunun onun kurallarına uyum sağlamaktan geçtiğine inanıyorum. Bu da aslında sabit ve sağlam olmak değil, sürekli değişen ve dönüşen bir sürece uyum sağlamak anlamına geliyor. Bu konuyu sanatsal pratiğimle ifade etmek ve bununla ilgili bir deneyim yaratmaya çalışmak benim için maddenin özüyle düşünmek ve onun etrafıyla girdiği süreçlere, değişimlere ve dönüşümlere odaklanmak demek.

 

Biyosanata ıspanak yaprakları ile başlayan hayli kafa açıcı bir başlangıç yapmışsın. Peki biyosanat nedir?

Kısaca bilimin yöntemlerini kullanarak yapılan bir sanat üretimi olarak tanımlanabilir. Çalışmalarımı atölyenin dışına taşıdığım ve doğal malzemeyi bire bir deneyimleyerek işler üretmeye başladığım bir dönem organik olarak beni bu alana itti. Doğal malzemeyle çalışmak ve onun özüyle ilgili düşünmek ister istemez bilimi işin içerisine katıyor. İnsanın fiziksel olarak doğayla tekrar bir olabilme ihtimali üzerine düşündüğüm bir noktada yapraklardan insanlar için organ üretilebilme ve bir ıspanaktan bir kalp nakli gerçekleştirme ihtimali ile karşılaşmak aslında bu düşüncemi tam olarak ete kemiğe büründürdü. İnsanlar için organ üretilmesi amacıyla geliştirilen bilimsel proje kapsamında yayınlanmış bir makaleden (“Crossing kingdoms: Using decellularized plants as perfusable tissue engineering scaffolds”) yola çıkarak hazırladığım bu projede bitki yapraklarının insan için yeni bir beden olarak konumlandırılması konusuna odaklanıyorum. Çevreden topladığım yaprakları, bir biyokimya uzmanı ile birlikte laboratuvar ortamında geliştirdiğimiz özel bir solüsyon içinde bekleterek hücresizleştiriyor ve yeni organ geliştirme çalışmalarında kullanılabilecek bir “ev” haline getiriyoruz.

GATE 27’DE KONUK SANATÇI OLDU

Gelelim Gate 27 ile gerçekleştirdiğin misafir sanatçı programına. Biraz buradaki sürecinden ve biyosanat yaklaşıma olan dönüştürücü etkilerinden söz edebilir misin?

1 Nisan-12 Mayıs arasında Gate 27’nin Yeniköy’de bulunan yerleşkesinde bu programı tamamladım. Burada sonuçlarını aldığım proje aslında 2018 yılında fikir olarak oluşan ve 2019’da bir laboratuvar çalışmasıyla başlayan uzun soluklu bir sürecin son hali. Hücresizleştirilmiş yapraklar benim için çok yeni bir materyaldi ve hangi yapraklarla çalışabileceğim konusunda deneyler yapmak, malzemenin ortama verdiği tepkileri ve malzemenin sınırlarını ölçmek uzun zaman aldı. Bu süre içinde bir kere sergilendi. Fakat Gate 27, bu projeye en yoğun şekilde odaklanabildiğim süreç oldu. Başka hiçbir uyaran olmadan konuya odaklanmak, Sabancı Üniversitesi’nde tekrar bir laboratuvar sürecine girebilme fırsatı, kısa sürede projenin bir biyolojik arşiv olarak son halini almasını sağladı.

En Son Okunanlar

En Çok Okunanlar