Pazar, Aralık 22, 2024
Ana SayfaGündemİnsan, çıkmazıyla karşılaşınca

İnsan, çıkmazıyla karşılaşınca

Son dönemlerde ülkemizde çekilen en seçkin yapımlarda hep o vardı. Defne Kayalar çarşamba günü Disney +’ta yayına giren Arayış’la oyunculuk özgeçmişine bir yenisini daha ekledi. Türkiye’de yaygın olarak konuşulan iki konu dergâhlar ve “new age” inanç pratiklerini kadrajına alan dizinin merkezindeki Kayalar’la rol verdiği Azra’yı ve yaşamın getirdiği çaresizliklerle, arayışları konuştuk…

Azra/Sabire ikili personası olan bir kişilik. Hem mucizeler yaratabilen bir “aura”sı var hem de yaşamındaki bilinmezlerle güven vermiyor. Siz bu ikiliği nasıl yorumladınız?

Azra’yı anlamaya, bulmaya ve oynamaya çalışırken fark ettiğim ilk şey kadının hayattaki akışının kötü oyunculuk gibi olduğuydu. Azra gün içinde hep kötü oyunculuk örneği olarak gördüğümüz şey gibi dolaşıyor. Samimiyetsiz, çünkü hep içindeki gerçek duygusunu, fikrini, niyetini saklıyor. Bir şeyleri aşmış gibi görünüyor, ama en temel duygularını bile halledememiş henüz. İzleyiciye güven vermemesinin nedeni de bu. Açıkçası arayış içindeki insanları bu yüzden kandırabiliyor. kendi derdine düşmüş olan insanların Azra’daki bu zaafı görmesi zor olduğu için “aşmış geçmiş insan” rolü yaparak üzerine düşen görevi layığıyla yerine getiriyor. Senaryoyu ikinci kez okuduğumda Azra’yı başka türlü anlatamayacağımı düşündüm, kadının samimiyetsizliğini her an hissetmemiz gerekiyordu.

Dizi geleneksel dergâh anlayışının üzerine eklenen yeni bir inanç anlayışını da bize gösteriyor. Rolünüze hazırlanırken her iki yapıyı da incelediniz mi? Ne gibi çıkarımlar yaptınız?

Yapının kendini incelemektense insanları bu yapılara iten nedenlerin peşinden gittim. Ama başlangıcım geleneksel olanın içindeki sorunlardı, çünkü dizi de yeni anlayışın içindeki olası sorunları ve yol açabileceği sömürüyü anlatıyor. Timur Soykan’ın Badeci Şeyh’in Sır Odası kitabını okudum örneğin. Resmi dava belgelerinin, tanık ve sanık ifadelerinin bir arada sunulduğu, emniyet birimlerine gelen ilk şikayetten başlayarak bir dergâhın tüm yapısını ve sorunları anlatan bir kitaptır. Dışarıdan bakınca sömürüyü görüp eleştirmek çok kolay ama dergâh dediğiniz milyonlarca insanın ihtiyaç duyduğu bir yapı. Benim işim bunu eleştirmek ya da övmek değil. Ben oyuncu olarak bunun mümkün olduğu kadar inandırıcı bir şekilde anlatılabilmesi için bu yapıları ve yapılara duyulan ihtiyacı anlamakla sorumluyum. Zaten yaptığım çıkarım da hiç orijinal değil: Her insan kendine iyi gelen şeyin peşinden gitmek istiyor. Buna bir çıkarım demek kendimi fazla önemsemek olur açıkçası. (Gülüyor) 

Arayış son dönemde yaygın olan “new age” inanç pratikleri hakkında da bir sürü soru sorduruyor. Siz bu pratiklerle ne kadar ilişkilisiniz ve nasıl bir yaklaşımınız var?

Ben her şeyi merak ederim. Nerede ne varsa öğrenmek, bilmek istiyorum, uygulamam şart değil. Benim gibi her şeye hevesli bir insan için de bu ortaya karışık durum daha tatmin edici. Örneğin, bulunduğum odayı su basmışsa Batı tıbbı odadaki suyu boşaltmaya çalışır yani tedavi uygular, Doğu tıbbı da gider suyun kaynağını kapatır. Benim için ikisinin birleşimi en iyi seçenektir. Şimdi kendi cevabımdan da şunu anlıyorum, inanç pratikleriyle olan ilişkim galiba hep bilimin perspektifinden. O yüzden “new age” inanç pratiklerini biraz çekirdek çitleyerek pencereden izliyorum.

Sizce insanlar mutsuz ve manevi bir arayış içinde mi?

Böyle bir genelleme yapmak istemem. Ben kimim ki bunun cevabını bileceğim. Ama mutsuz ve manevi arayış içinde olan insanların aslında çaresizlik hissi sonucunda bu durumda olduklarını düşünüyorum. Hepimiz zaman zaman çaresiz hissetmiyor muyuz? Kontrolümüzde olan şeyler dışında olumsuz giden her şey bizde çaresizlik hissi uyandırıyor. “Bu böyle, her şey benim istediğim gibi gitmek zorunda değil” diyebilme konforuna erişmek sadece manevi değil maddi olarak da çok zor. Bunu kabul edemesek de hissediyoruz ama kabullenmek bir pes ediş gibi geliyor. O yüzden oraları düşünmekten kaçınıp, bu defa kontrol edebildiğimiz şeylere yüklenmeye başlıyoruz. Gereğinden fazla kontrol etme ihtiyacı duyuyoruz ya da birileri bizi kontrol etsin istiyoruz. Bir çıkmaza doğru gidiyor yani durum. O çıkmazı, problem çözmedeki “yetersizliğiyle” karşılaşan insan da doğal olarak nefessiz kalıyor ve bir çıkış arıyor.

Bir Başkadır’da Peri bir psikolog olarak insanların iç dünyasına yönelik çalışıyordu. Azra ise ruhani bir yönden buna uğraşıyor. Her ikisine de sizin rol vermeniz insan psikolojisi ve kişisel gelişim hakkında epey birikim sahibi olduğunuzu düşündürttü…

Her an her insanın içini anlamak için uğraşıyorum. Yalnızca kendi içimi değil. Bir arkadaşım “mezar taşımıza ‘anlayarak öldü’ yazacaklar” diyor. Sadece oynadığım karakterler yüzünden değil insanı, insanla ilgili olan her şeyi anlamaya çalışmak oyunculuğa kafa yormanın bir parçası. Tarih, felsefe, psikoloji okudukça, anladıkça insanı daha çok anlıyoruz. Bayılırım bir yerde ilgisiz insanların olduğu bir olayın haberini göreyim, oradaki herkesin neden orada olduğunu, herkesin tepkisinin neden öyle olduğunu anlamaya çalışmaya. Üzerine uydururum, doğru ya da yanlış hiç önemi yok. İnsan dediğimiz varlığın ruhu, bedeni, zihni, duygusu ve yaydığı enerji üzerine farkındalığımı artırmaktan zevk alıyorum gerçekten.

YENİ SENARYO GELİYOR                                                                                                                                                   

Hâlâ yazmayı sürdürüyor musunuz?

Tam da bu zamanda bunu sormanız çok ilginç ve ne güzel, çünkü ara ara hep yazıyorum ama birkaç yıldır geliştirdiğim bir fikri senaryolaştırmak üzere önümüzdeki üç ay kapanacağım. Eski polisiye kalemim hâlâ duruyor mu ben de merak ediyorum. (Gülüyor)

BİRİMİZ ANA AKIMDA BİRİMİZ DİJİTALDE

Türkiye’de başarılı ve öncü olmuş dijital projelerin çoğunda sizin de imzanız var. Sizce dijital platformlarda istenen bir isim olmanızın nedeni nedir?

Teklif gelince evet diyor olmam. Eşim de yönetmen. İkimiz birden ana akım projelerde o yoğunluğun içinde olursak çocuğumuza, evimize, birbirimize vakit ayırmayız. Buna karar verince de birimizin çok daha seçici davranma lüksü oluştu. Ali (Bilgin), ana akım kanallarda proje yapıyorsa ben dijitalde, yani haftalık yayın bantı yetiştirme telaşının olmadığı yerde çalışabiliyorum.               

KAMERA ARKASINDA ÖNÜNE                                                                        

Kamera arkasından başlayıp kamera önüne geçen bir oyuncusunuz. Bu değişim neden yaşandı, kamera önünde sizi çeken neydi?

Sürecinin bütününde yer almak istedim. Senaryo asistanlığı yaparken bile montajı da, kamerayı da, reji asistanlığını da, oyunculuğu da merak ediyordum. Yapımcıyken de kameranın önünü daha iyi anlarsam oyuncularla daha verimli çalışabiliriz diye düşünüyordum. Hesaba katamadığım şey kamera önünün de en az arkası kadar hoşuma gideceğiydi galiba.

En Son Okunanlar

En Çok Okunanlar